11 Haziran 2009 Perşembe

Sınırsız Rüyalar Diyarı, J.G. Ballard



yazarın kendi hayal gücüne kendini kaptırmış, gidebildiği kadar gitmeyi zorladığını ve bunu absürd’e varmadan sınırlamayı becerebildiğini görüyorum. (sanırım burada eser bütünlüğünü bozmamaktan bahsediyorum) tabulara saldırsa da, zarar vermediği, ya da tabulara zarar vermeden saldırdığı pek çok nokta var, özellikle cinsellikle ilgili. (toplum ahlakını) İncitmiyor çünkü cinselliği seks ya da pornografiden çıkarıp, bir birleşme ritüeli, pagan bir çifleşme değeri biçerek veriyor. yaşam doğuran eylem, bir ayin gibi sunuyor.

bence en çarpıcı nokta bu.



bu hayal gücü havai fişeğinin, pırıltılar saçarak patlayıp durması, okuyanı bazen bezdirmiyor değil. en azından beni... gitgeller ve tekrarlar bizi öyküye ve atmosfere iyice sokarken, diğer yandan, hani, "eee?" etkisi de yapmıyor değil, çünkü zaman kitapta bize göre biraz tuhaflaşıyor. sanki acele olması gereken bir sahne binlerce ayrıntıyla uzatılmış gibi, ya da peşpeşe bir çok farklı sahnede hep aynı şeyler olup durmaktaymış gibi. (tezcanlı okur sınıfı için bir tür işkence:)

beni düşündüren bir başka nokta da, aslında her seferinde farkına varıp varıp tekrar tekrar tuzağına düştüğüm bir klişe. utanarak söylüyorum ki, ben bu roman kahramanlarını yargılamamayı artık becerebilmek istiyorum. gitgide azalıyor ama halen kendime şaşabiliyorum. kafamıza çakılmış, iyi-kötü, doğru-yanlış, hani bir tür didaktiklik, bir tür ödül-bedel beklentisi... ne darkafalıca!

kahramanı evirip çevirip kafamızdaki modellerden birine sıkıştırmaya uğraşıyorum sanki. ona karşı bir tavır almak istiyorum adeta. onu sevip desteklemek, ya da karşısında durmak! nedense! ve kitabı okurken sık sık kendimi bu iki durumdan birinde buluyorum! ne utanç:) sadece izle halbuki, ne diyor, ne yapıyor, ne anlatıyor... eh bu tür bir etki de belki muhteviyattandır? belki tüm kitaplarda gizlenmiş bu tip farkındalıkları tetikleyici mekanizmalar vardır. belki her yazar, gizli gizli, kahramanının olduğu gibi kabullenilmesini ister, her nasıl yazdıysa öyle yani.
her bir "kendimizin" de muhtemelen arzuladığı gibi...


alıntıları artık bu şekilde yayınlamaya karar verdim. yazarın ağzından bikaç satır vermenin yanısıra kitap içi görüntüsü de gayet şeker değil mi?


sayfalara tıklanarak da sevdiğim yerler rahatça okunabilir.


DİKKAT: arka kapaktaki bilgiler için arka kapak resmi tıklansın. konuyu anlatmaktan hoşlanmayan blog yazarı, arka kapağı sırf bu yüzden oraya koymuş olabilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder