7 Şubat 2013 Perşembe

antoni casas ros, enigma





Antoni Casas Ros, bizde yayınlanmış 2 romanı var. almodovar teoremi (sel yayınları, 2009) ve enigma (yine sel yayınları, 2012)
canım ciğerim barışçığımın beni günümüz dünyası kitaplarına çekmesiyle bu ikisini de okumuş bulunuyorum bizatihi.

enigma: gizem, bilmece, muamma, esrar şeklinde devam edebilir.

elimizde şunlar var: bir zoe, bir naoki, bir ricardo, bir de joaquim.

zoe,
 edebiyataşığı. öyle yaşam dolu ki, akla ziyan. ya o olmak, ya da onu avucunun içinde tinkerbell gibi taşımak istiyor insan.

naoki,
 şiir okuyucusu. öyle yumuşacık, öyle erdem dolu ki, ya o olmak, ya da onu kulağında küpe gibi mırıl mırıl hep yanında taşımak istiyor insan.

ricardo,
 şair. öyle vahşi ki, öyle çok kendinde ki her zaman, cazibesinin yıkıcılığından korkuyor, tanıklığının enfes olurduluğunu bile bile, olmasın etrafımda hiç böyle biri diyor insan.

joacquim
edebiyat öğretmeni, edebiyat müdahalecisi. öyle güzel bakıyor, öyle güzel görüp anlıyor ki kendini araya itelemeden, öğretmenim olsun, keşke beni biri böyle sevsin diyor insan.

eh karakterler bunlar. döne dolaşa herbirinin ağzından tektek anlatılması baş karakter alışkanlığımızı baltalar gibi görünse de bence yine de ricardo da merkezden kaçan birşeyler var. naoki de de. bana esas anlatıcılar, yazarın daha içlerinden öyküye bakmamızı istediği (buyurduğu) karakterler joacquim ve zoe imiş gibi geliyor.


hepsinin arkasında çok güçlü, hayatını şekillendirmiş travmalar var. zoe hariç?
hepsi meleğin tezgahından geçiyor. zoe hariç?

zoe, kitapta nasıl tarif edilirse edilsin benim gözümde az çilli, kızıl saçlı, koca gözlü bir yaşam oburu, kazağının uzamış kollarına tıkabasa dolu, kenarları bulaşık ağzını sile sile, yaşamı yiyen, yutan ısıran ama asla azaltmayan, arttıran, çoğaltan, çiçekler açtıran, dalgalar çarptıran, coşku canavarı.

nedense bu kitaptan bahsetmek yerine, kitabın bahsettiklerinden bahsetmek istiyorum:

TRIVIA


A) pekala, hangi akla hizmeten olduğunu çok iyi bilmiyorum ama bizim ricardonun çuvalladığı son işinde okuduğu şiiri buldum. antonio machado'dan geliyor, üzerine tıklayınız:

yarım yamalak bir türkçe çevirisi için de bakınız

ona gelen cevap ise Clara Janés'den şu şiir. (herkes bu şiiri daha sevmiş olsa gerek, ulaşmak daha kolay. ama bunun da orijinalini bulamadım bir türlü:(   )


yont gölgeni
ve yitip git gecenin içinde

mesafe istemiyorum
kucaklaşma da.
uzaklaş.

yont gölgeni
ve yitip git gecenin içinde
paltona sarın
ve adına.

B) naoki'nin söylediği bir şey beni hemen kurcalamaya itiyor. 
diyor ki: "sevdiği bir isim sınırlara götürür insanı"
'sibirya ekspresi'nden bahsediyor.

Blairs cendrars. baktım, çevrilip yayınlanmış birkaç kitabı bizde de.buradan bakılabilir.
Can yayınları, 'yolculuk notları'nın arkasına şunu alıntılamış:


"seviyorsan gitmek gerek
karını terk et çocuğunu terk et
kadın, erkek dostunu terk et
kadın, erkek yârini terk et
seviyorsan gitmek gerek"

C) daha ilk sayfada hemen karşımıza çıkan merak uyandırıcı şey: Edward Elgar, "Enigma Çeşitlemeleri"
işte onlardan nimrod. yani nemrut. (tıklayıp dinleyiniz)

edward elgar'a da bakmaktan kendimi alamıyorum. 14 çeşitlemeden oluşan bu "enigma variations", (ekşi sözlükteki bir user tarafından muamma varyasyonları ismi tercih edilmiş) ilk kez haziran 1899'da seslendirilmiş her bir çeşitleme elgar'ın bir yakınının, dostunun portresi olduğu için isimde "bilmece, gizem" kelimesi geçiyormuş. 1. varyasyon karısı için, 9. varyasyon nimrod (aralarından sıyrılarak çok ünlenmiş, ingiliz cenazelerinde falan çalınır olmuş) kendisine çok destek ve de gaz vermiş olan bir editör arkadaşı için, sonuncu, yani 14. varyasyon kendisi içinmiş.

bu aradaaa, adamın biri, bir éric-emmanuel schmitt, Variations enigmatiques diye bir tiyatro eserini edward elgar'ın "muamma varyasyonlarından" esinlenerek yazmış ve bizim memlekette de bu oyun, kent Oyuncuları tarafından "helen helen", ankara sanat tiyatrosu tarafından "gerçek çeşitlemeleri" adıyla sergilenmiş. (tırı vırı)

D)  "bartelby ve şürekası" kitapçısı. joacquim'in kitapçısının adı. (bizim de var kitapçılarımızda)  bir heyecan kurdukları karakterleri, kitap sonunda panikle kaderine terkeden yazarlara fena halde gıcık Joacquim,

"ismi, gerçek yazarların, gerçek hikayeleriyle hikayesiz ve sonsuz bir roman yazma dehasını göstermiş olan enrique vila-matas'a adamıştım" diyor.

daha sonra kitabın yazarı vila-matas yine kendi kitabı "dikey yolculuk"un  sonu değiştirilmiş korsan baskısı için: 'doğa-üstüleştirilmiş' diyerek hareketi onayladığını gösteriyor.

E) yok yok yok, belki yanlış yerlere bakıyorum ama "işte bu" diyebileceğim bir açıklaması yok joacquim'in zoe'ye "fulvia" adını takmış olmasının. balzac'ın bir kitabı "alltın gözlü kız", sanırım oradaki bir karakter olsa gerek. ayemsori...

zoe: "profesör, çok gururlandım, muhteşem bir isim bu! benim yanımda deli olabilirsiniz! ama Balzac fulva der... siz bana bir de 'i' eklemişsiniz..."

F) zoe'ye göre bir kitaplıkta kesinlikle olması gereken yazarlar:

chuck palahniuk, svetislav basara, rick moody, giosuè calaciura, vilma fuentes, alan pauls, tryno maldonado, t.c. boyle, ve nick hornby. 
bunlardan rick moody ve t.c. boyle, kitapta casas ros ve  vila-matas arası bir diyalogda, casas ros tarafından da beğenilen yazarlar olarak belirtiliyor. bizde hiç kitapları yayınlanmamış.

G) zoe'den geliyor:

"naoki'nin bana dinletmiş olduğu enigma çeşitlemeleri'ni düşündüm. dokuzuncusu olan nemrut hakkında söylediklerini... ibranice mered kökünden türemiş bir isimmiş.anlamı isyan etmek. aynı zamanda, farklı bir kök alınırsa, leoparı evcilleştirmek. yazma eyleminin olabilecek en güzel imgesi. Tekvin'in kişilerinden olan nemrut, tufan'dan sonraki ilk kraldır; ucu göğe erişecek olan ünlü babil kulesinin yapımcısıdır. ama nemrut aynı zamanda tek dile son veren ve bütün farklılıkların yeşermesine neden olan kişidir."





H) bu sefer naoki'den geliyor. 
"kertenkeleler, semenderler, gekkolar ve bukalemunlar beni hep büyülemişti. bir gün bir tane satın almış ve terasta gezinmeye bırakmıştım, ama uzun süre yaşamamıştı. ona enigma adını vermiştim. bir mağara gravürü kadar soylu ve esrarengiz hayvanlardır. antikçağın en derinlerinden gelen bir koku, bize geldiğimiz yerden, kökenden söz eden bir şey vardır onlarda.
ılık çamurda, dağlarda yuvarlanarak geçirdiğim günleri zevkle hatırlıyorum. volkanik çamur havuzlarının her türlü kemik hastalığına iyi gelmesiyle ünlenmiş doğal bir alan. ama ben yalnızca ilkel bir sürüngen olabilmenin zevki için çamurlara dalıyordum. biyoloji öğretmenlerimizden biri bize sürüngen beyinden söz ettiğindebu hisle hemen bağ kurmuştum. ...."



lizard brain, bunu bir yerlerden duymuştum, biraz alıntılayayım:


Hayatımızı yönlendiren beyni  3 bölümde inceleyebiliriz.
a. Sürüngen Beyin (Reptilian Brain): Beyin sapında bulunan ufak bölümdür. Tamamen yaşamsal faaliyetler söz konusu olduğunda devreye girmektedir ve canlıyı hayatta tutmakla görevlidir. 100 küsür milyon yıllık ömrü bulunmaktadır.

b. Duygusal Beyin (Limbic Brain): Sürüngen beynin üzerinde bulunan ve onu sarıp sarmalayan bölümdür. Memelilerin hemen hemen hepsinde bulunmaktadır. Adı üzerinde duygusal tarafımızdır, duygular ile yönetildiğimiz bölümdür. Geçmiş tecrübeler ile geleceğe yönelik uzun dönemli davranışların oluşturulduğu, birlikte yaşamın örgütlendirildiği, rutinliğin bir noktadan sonra yaşam biçimi haline getirildiği bölümdür. 50 küsür milyon yıllık ömrü bulunmaktadır.

Yukarıda bahsedilen beynin bu iki bölümü yaklaşık 50 milyon yıl beraber, çok etkin bir şekilde yaşamış ve birbirlerini çok iyi tanıyan 40 yıllık dost gibidir. Birbirleri içinde uyum içinde çalışmayı çok iyi bilmektedirler.

c. Görsel Beyin (Neocortex Brain): Duygusal beynin üzerinde ve beynin geriye kalan o büyük kısmını kaplayan bölümdür. Beynin bu bölümü hayallerimizin, olmak/yapmak istediklerimizin bulunduğu bölümdür. Bu beyin diğer iki beyine nazaran oldukça  gençtir. 2,5 milyon küsür yıllık ömre sahiptir. (bu bölüm sadece insanlarda bulunuyormuş)

mmm, burada da sürüngen beynimizle başa çıkma yöntemleri varmış!

İ) yine naoki'den
"aslında hep hayal ettiğim şey bu: şairdense şiir olmak"

J) ricardo:
"bulunduğum noktada kendimi ancak boşluğa atabilirim."

K) yine naoki:
"acının da bir mukavemet yarışı gibi sonu var. acı tat yavaş yavaş, damağı, dili, ağzı terk ediyor. bu birkaç gün boyunca ağzıma tek lokma girmedi. her şey beni yakıyordu. en hafif yemeklerde kokmuş peynirin yoğunluğu ve ekşiliği vardı. yalnızca çaya katlanabiliyordum. evimden çıkmadım. aramızdaki gerilimin dindiğini hissetme arzuma rağmen Zoe'yi aramadım."

L) kitapta son derece muğlak bir rebecca horn karakteri var. melek. ışıltılı kızıl saçlar, küçük göğüslü bir androjen, çocuk ya da ergen gibi görünüyor. karakterin ya bir roman karakteri, ya da gerçek hayattan biri olduğuna kafayı taktım. bulabildiğim bir alman performans sanatçısı. enteresan, parlak kızıl saçları var. ondan bir video koyuyorum. 




antoni casas ros'un kafasındaki melek karakterinin bu olduğuna neredeyse eminim. sadece karakterin sonu kafamı karıştırıyor. ama casas ros zaten kurgu ve gerçek hayatı sürekli birbirine itiştirip duruyor. uzakta yakında, gördüğü, okuduğu, ona temas eden herşey aynı zamanda onun malzemesi olarak emre amade oluyor.

merak edenler için onunla yapılan keyifli bir röportaj da burada


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder